Yanlışlar içinde doğru olmak, kötü içinde iyi niyetli ve saf olmak, haksızlar içinde adil olmak, yeteneksizler içinde yaratıcı olmak, amaçsızlar içinde başarılı olmak, susanlar içinde ses olmak; çöplük içindeki altın gibidir. Değerinden bir şey kaybetmez ama değerini bilen sarraf yoktur. Temiz kalpli, doğru, saygılı bir fıtrata sahibiz. İkiyüzlü değiliz. Hak hukuk gözeterek kimsenin hakkını yememeye, saygısızlık etmemeye çalışırız. Ama bu bulunduğumuz çevrede saflık olarak değerlendirildiğinde, bize kimse doğru olan sizsiniz demediğinde ve bir taraftan çevremizin yarattığı değersizlik duygusundan dolayı da kendimizi saf ve değersiz görürüz. Bir çıkmaza düşeriz. Biz mi doğruyuz, bizden istenen mi doğru. Değer yargıları olan bir ortama girdiğimizde ise bize gerçek değerimiz gösterildiğinde buna inanamadığımızdan hayretle karşılarız. Bilmediğimiz bir duygudur bu. Değerli kişi biz miyiz gerçekten!?. Yaptıklarımızı, davranışlarımızın doğru olduğunu biliyoruz, yetenekliyiz, özeliz ama değerimizi bilmiyoruz. Bu yüzden hep mütevazı davranıyoruz. “Yaptığım hareket, iş, yetenek, iyilik vs. o kadar da büyütülecek şey değil, herkes yapabilir ki!”. Acaba gerçekten o kadar basit mi yeteneğimiz, hünerimiz, huyumuz, insaniyetimiz…. Yoksa yeterli değeri görmediğimiz için mi sıradan gelmektedir bize? Sarrafımızı bulamadığımız için mi?
Bu yüzden değerimizi içinde yaşadığımız, bulunduğumuz ortama, kişilerin değerlendirmelerine göre değil de gerçek olana göre vermeliyiz ve kıymetimiz bilinen yerde olmalıyız. Karar verelim, biz kendimize ne değer biçiyoruz?
Sükeyna