KENDİMİ KUSURLARIMDA ARIYORUM
Bir süre önce başıma aldığım küçük bir darbe için nöroloji doktoruna gittim. Elimde çantam kibar bir şekilde kapıyı çalıp içeri girdim doktora selam verip koltuğa oturdum. Şikayetlerimi anlatmadan önce doktor bana bakıp bende obsesif-kompulsif bozukluk olduğunu söyledi. Şaşırdım çünkü odaya girip selam vermekten başka aramızda bir konuşma geçmemişti. Nasıl böyle bir yargıda bulunduğunu sordum. Bana; “ Kapıdan girişiniz, çantanızı tutuşunuz, selam verişiniz, el hareketleriniz ifade ediyor bunu. Her hareketiniz o kadar çok nizamlı ve kontrollü ki anlamamak mümkün değil. Sizin işiniz hiç bitmez. Çok inceler, titizlenirsiniz ve kimseye güvenip de işinizi teslim etmezsiniz.” dedi. Böyle bir sorunum olduğunu düşünmemiştim. Ama haklı olduğu yönler vardı. İşlerim, koşturmacam hiç bitmez. Yardım teklifi yapıldığından kafamda soru işaretleri kalacağı için teklifi geri çeviririm. Mükemmeliyetçi bir yapım olduğunu biliyordum. Ama doktorun tespiti kafama takıldı ve derinine inmek istedim. Böyle durumlarda çocukluğunuza inin derler ya… Mükemmeliyetçi bir anne ve dürüst yalansız bir babanın zorluklarla yetiştirdikleri çocuklardık. Her konuda mükemmel olmamız gerekiyordu. Eski zamanlarda bir ilmek hatalı dahi olsa koca dokunan halıyı söken zanaatkârlar varmış. Annemde öyleydi. Günlerce dokuduğu halıda, kazakta bir nakış hatası fark edilmeyecek de olsa onca emeğine acımadan söker, yeni baştan yapardı. Çocukları kesinlikle sınıf birincisi olmalıydı. İkinciliği bile kabul etmezdi. Çocukluğumu ayrıntılı şekilde inceledim. Annemden başarılı ve hatasız olma takıntısını almışım.
Sorun olarak düşündüğüm bu durumumla ilgili tedavi görmeyi düşündüm ve önce düşüncelerine çok değer verdiğim arkadaşımla paylaştım. Ve bana söylediği bir cümle ile tedaviden vazgeçtim. Bana dedi ki: “Sen mükemmeliyetçiliğin, ince ve hassas çalışman ile birçok güzel işler başarıyorsun. Bu senin yeteneklerine katkı sağlıyor. Bunu neden yok etmeye çalışıyorsun. Senin kusur diye düşündüğün şey, seni sen yapan bir özelliğin.” Evet, çok doğruydu. Mükemmeliyetçi ve ayrıntıcı oluşum, hassas ve sabırlı çalışmalarımda çok güzel işler ortaya koymama neden oluyordu. Zamanımı fazla harcasa da ben buydum ve bunu seviyordum. Beni sıkıntıya soktuğu durumlar olsa da güzel şeylere de vesile olan özelliğimdi bu. Ben hatasız değildim, hasta da değildim. Beni ve çevremdeki insanların hayatını sekteye uğratan bir durum da değildi ve tedavi gerektirmiyordu. Hatalarımla bir bütündüm.
Hiç birimiz kusursuz değiliz. Ying-Yang felsefesindeki gibi, her iyinin içinde bir kötü, her kötü içinde bir iyi; her ışık içinde bir karanlık, her karanlık içinde bir ışık vardır. Yani her kusur içinde bir kusursuzluk, her kusursuzluk içinde bir kusur vardır diyebiliriz. Sevmediğimiz bir huyumuz, bize farklılık katmaktadır. Biz dengesizliklerimizle birlikte denge bularak kendimiz oluyoruz, diğer insanlardan farklı oluyoruz. Kendimizde hata, eksiklik, yetersizlik olarak gördüğümüz şeyler bizi biz yapan şeylerdir. Kusur olarak düşündüğümüz yönlerimizi ret etmekten veya depresyona girmektense onun içindeki ışığı görmeye çalışmak ve bunu fark yaratacak güzel şeyler için kullanmayı öğrenmemiz gerek. Kusurlarımız üstünlüğümüz olabilir.
Sükeyna
Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), insanların obsesyon adı verilen sürekli tekrar eden düşüncelere sahip olması ve bu düşüncenin kendisini rahatsız etmesinden ötürü, genellikle rahatlamak amacıyla ritüel veya kompulsiyon adı verilen sürekli tekrar eden davranışlarda bulunmasıyla karakterize bir durumdur.
Yorumlar kapalı.