1. Haberler
  2. Yazarlarımız
  3. Seyit Onbaşıdan Örümcek Adama

Seyit Onbaşıdan Örümcek Adama

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kuşların şarkılarıyla uyanırdık…Buram buram patates kızartmasının kokusuyla, Kardeşlerimiz bitirecek korkusuyla tatlı bir telaşla elleri yüzleri yıkar, Karınlarımızı doyururduk. Oyunların heyecanıyla oluşan diz yaralarımızı, akşamın karanlığında büyük bir titizlikle saklamaya çalışırdık, annelerimizin beşparmak korkusundan. Ve sokağa bir daha çıkabilmek için annelere yapılan yalakalıklar başlardı; “Anne biliyor musun sen dünyanın en güzel annesisin…”“Bugün ne güzel olmuşsun!” namelerinden sonra atardık kendimizi sokağa. Ceplerde misketler şıkır şıkır, hele kese doluysa değmeyin keyfimize…Bir yandan misket oyunu, diğer yandan yakan top, hele Ayşe’nin jimnastikçiler gibi ip atlayışı, günümüze gün katardı.

Biz Anadolu’nun saf ve masum çocuklarıydık…

Okul zamanı, kara ve mavi önlüklerle boyunlarda beyaz yakalıklarla, el ele yürürdük biz…Eve gelince anne narası yememek için dersler bitirilir ve tekrar oyunlara koşardık. Karnımız acıkınca mahallede herhangi bir kapı çalınır peynir ekmek dürümümüzü kapardık. Her mahallenin, mahalle takımları vardı, her hafta müsabakaları yapılırdı…Hele hele mahalle abilerimiz anlatmayla biter mi hiç. Sigara kontrolü yapan, karne kontrolü yapan, hata yapanı mahalle takımından atan mahalle abilerimiz. Baba gibi, abi gibi bizleri sahiplenen elleri öpülesi abilerimiz…Sizin hiç mahalleden arkadaşınız taşındı mı? Ailesine ağlayarak yalvardınız mı? Mehmet amca, Ayşe teyze gitmeyin deyip, salya sümük ağladığınız oldu mu?

Biz Anadolu’nun saf ve masum çocuklarıydık…

Annesi, babası tarafından eğitilen, Örfüne, adetine, toplumun kurallarına uyarak yaşayan, Bir birini saf ve masumane sevebilen bir devrin çocuklarıydık. Ayaklarında ayakkabıları yırtık, sırtlarında şeker torbasından çantası olan, Kiminin saçı atkuyruğu, kiminin tıraşını babalarının yaptığı koca yürekliler ordusuyduk. Şimdi hatıralara hapsolmuş zaman zaman gözlerimizden süzülen bir zamanın çocuklarıydık.

Ya şimdi!..

Rengarenk ışıklı ayakkabılar, markalı kıyafetler, beğenilmeyen tabletler, bilgisayarlar…Ve en acısı bir birine tahammülü olmayan insanlar, Telefondaki oyunlarla yemek yedirilmeye çalışılan çocuklar, Anneye babaya hakaret eden mahluklar, Mahalle abisini bırakın, evde anne babayı, kardeş ablayı rehin alan canavarlar, Reşit olmayan yaşlara düşmüş, uyuşmuş bedenler…

Sahi ne oldu bize?

Sorgulayabildik mi kendimizi, Sorgulayabildik mi yarınlarımızı, Sorgulayabildik mi yarınlarımızı emanet ettiklerimizi?Şahsım adına şöyle düşünüyorum;

7 yaşında Deli Yürek dizisiyle aldılar Ahmetlerimizi Mehmetlerimizi,14 yaşına kadar getirip Kurtların Vadisi’nde Polat Amcasına emanet ettiler yavrularımızı. Babalarımızdan, amcalarımızdan görmediğimiz senaryolar, saygı sevgi kaftanımızı parçalamaya başladı. Muhteşem yüzyıllarımız oldu bizim, şanlı tarihimize hiç de yakışmayan…Birileri Bizi Gözetliyor’la sabaha kadar namahrem saydığımız adetlerimizden vazgeçtik ya da vazgeçirttirildik. Öyle bir işlendi ki nesillerimiz, nakış nakış tane tane. Kimimizi Batman yaptılar, kimimizi Süperman. Yetmemiş gibi, ne de yakışıyor deyip kostümlerini giydirdik yavrularımıza. İnsanla örümcek arası yavrularımız, Örümcek adam çocuklarımız oldu artık…

40 yiğitle Çin’e kafa tutan Kürşat dedemizi, 256 kiloluk top mermisini basamak basamak kaldırıp namluyla süren Seyit onbaşılarımızı, Yedi düveli denize döken şanlı ceddimizi unutturuverdiler birden…Tarihinden, örfünden, adetinden, adabımuaşeret kurallarından bihaber nesillerimiz oldu bizim. Siz Söyleyin ne oldu bize. Karıncayı incitmeye kıyamayan nesillerimiz nasıl oldu da, Kimi eşinin, kimi annesinin canına kıyabilecek kadar canavarlaşabildi? Hiç düşündünüz mü neler oluyor bize?

Son olarak; Milli mücadele sonunda İngiliz Mareşal Churchill’in hatıralarından bir alıntı ile yazımı tamamlamak istiyorum. Kim bilir belki nerede hata yaptığımızı, ya da kimlere benzemek istediğimizi daha iyi anlarız.

Halk ayaklanır Churchill’in konağının önünde toplanır.

“Biz sana dünyanın en iyi donanmasını verdik nasıl oldu da Çanakkale Boğazı’nı geçemedin “Churchill konağının önündeki havuzun önünde durur ve şöyle seslenir “ İçinizden kendine güvenen birkaç kişi gelsin ”Ve istediği gençleri alır karşısına. Bir kapta canlı balık tutar ve bu balıkları havuza atar ve der ki; “Şimdi bu balıkları elinizle yakalayın ”Tabi balıkları çıplak elle yakalayamazlar gençler Churchill’den bir emir daha“ Havuzun suyunu boşaltın!” Havuzun suyu boşaltılır ve balıklar can çekişmeye başlar. Ve son talimat “Şimdi balıkları yakalayın der ”Ve balıklar suyun dışına çıkarılmıştır. Halk bu olaya bir anlam veremez. Ta ki Churchill’in tarihe geçen şu sözlerine dek; “İşte Türkler bu havuzdaki balık gibidirler. Onları asla avlayamaz yakalayamazsınız. Ta ki; onların iman denizini, ahlak denizini, örf adet gelenek görenek denizlerini kurutmayana dek. ”Çağ delirdi…

Beden hasta, can hasta 

Haram dolu, riya dolu her tasta 

Akıl iflastadır, amel iflasta

Rahmeti harcadık… Daha ne kaldı?

Ahbaplık komşuluk nerde erenler?

Duruyorsa haber versin görenler

Söyleyin söyleyin eski yârenler

Sohbeti harcadık…Daha ne kaldı? (Abdurrahim Karakoç)

Saygılarımla,

Yücel Polat

Seyit Onbaşıdan Örümcek Adama
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Beylerbeyi Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin